Sürdürülebilirlik nedir diye sorduğumuzda bir taraftan hızla artan nüfus, kentleşme ve sınırsız sanayileşme ve kalkınma çabaları ile insanlığın kendine hakim olamayan duygularla gerçekleştirdiği tüketim olgusu, diğer taraftan, artık iyice anlaşılan doğal kaynakların tükenmekte olduğu ve tüketilen kaynakların yerine yenilerinin koyulamayacak şekilde sınırlılık taşıdığı gerçeği, insanlar için hem ürkütücü olmuştur hem de insanları çözüm, doğal kaynakların bilinçli tüketilerek, gelecek nesillere aktarılmasının sağlanması anlamına gelen “sürdürülebilir” kalkınma anlayışı olmuştur. Yani doğal kaynakların sınırlı olduğu ve tükenebileceği gerçeği karşısında çevrenin korunması ve bu durumun süreklilik arz etmesi kaçınılmaz görülmüştür.
Sürdürülebilir bir politikanın bütün dünyada besimsenerek hayata geçirilmesi zorunluluğu, küresel olarak yaşanan ekolojik sorunların yaşanmaya başlanmasıyla eşdeğer yürümüştür.
Sürdürülebilirlik Tarihi
1972 yılında Roma Kulübünün, dönemin ileri gelen entelektüellerine hazırlattığı “Büyümenin Sınırları” başlıklı rapor yayınlanmıştır. Rapor ekonomi ile doğal çevre arasındaki ilişkide karşılıklı bağımlılığa vurgu yapmakta, kalkınmanın doğal çevrede ciddi tahribatlara yol açtığına dikkat çekmektedir. Bu rapor kalkınma ve çevre sorunsalı üzerine atılan ilk adım olmuştur.
Aynı yıl Haziran 1972’de İsveç’in Stocholm kentinde BM tarafından “Birleşmiş Milletler İnsan Çevre Konferansı” düzenlenmiştir. Açıkça ifade edilmese de, sürdürülebilirliği çağrıştıran yenilenemez kaynaklara karşı yenilebilir kaynak kullanma, çevre koruma, geliştirme gerekliliği gibi ifadelere yer verilmiştir. 1982 yılında BM’ler Genel Kurulunda kabul edilen Dünya Doğa Şartı’nda sürdürülebilirlik kavramı ilk defa yer almıştır.
1987’de BM Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunca hazırlanan Brunland Raporunda, çevre ve sürdürülebilir kalkınma ayrıntılı olarak yer almıştır. Bu raporda sürdürülebilir kalkınma, “bugünün ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınma” olarak tanımlanmıştır.
1992’de düzenlenen BM Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı, sürdürülebilir kalkınma ile ilgili çalışmaların bir adım daha ileri götürülmesi için önemli bir hamle oluşturmuştur. 21. yüzyıl gündemini belirleyen “Gündem 21” , sürdürülebilir kalkınma için ülkeler arası işbirliğinin geliştirilmesini önermiştir. 2000 yılında BM Genel Kurulu, sürdürülebilir kalkınmayla ilgili 21’i desteklediğini duyurmuştur.
2002 Johannesburg’da “BM Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi” düzenleyerek, sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik gelişme, sosyal gelişme ve çevrenin korunması olarak üç boyutunu belirlemiştir.
2012 Rio’da tekrar “Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı” düzenlenerek istediğimiz gelecek adlı sonuç belgesinde, sürdürülebilir bir kalkınma için güçlü bir kararlılık vurgusu yapılmıştır.
Sürdürülebilirlik Nedir ?
İhtiyaçlarını gelecek nesillerin beklentilerini yok etmeden karşılayan toplumlar, her şeyden önce insani toplumlar olarak nitelendirilebilir. Kalkınmak, gelişmek refah düzeyini daha daha artırmak, sanayi çarklarının devamlı ve büyüyerek dönmesini sağlamak için insanlar sürekli tüketim yapmak zorundadır. Bu, özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde tevik edilen, bu amaçla medya veya benzer iletişim araçlarıyla yönlendirilen bir durumu ortaya koyar. Sürdürülebilirlik, vahşi kapitalizmin bu isteğinin karşısında olmayı ifade eder. Sürdürülebilirlik, sürekli artan nüfus ve tüketim yeirne kalıcılığı ve makul sayıda insan için güvenli bir geleceği vurgular.
Ekolojik bakış açısıyla sürdürülebilirlik; enerji ve hammaddeler anlamında girdi ve çıktıları dengeli bir şekilde işleyen ekosisteminin varlığını tarif eder. Ekosistemde belirli dalgalanmalar olsa da sistemin devam etmesi hali dinamik veya durağan durum olarak tanımlanabilir.
Sürdürülebilir politikalar, bütün varlıklar ve özellikle insanlar için sürdürülebilir bir yaşam ve gelecek anlamına gelmektedir. Bunun için, malesef günümüz politikalarıyla pek yan yana gelemeyecek olan gelişme ve kalkınmanın azaltılarak istikrarlı hale getirilmesi, sabit kalan veya azalan bir insan nüfusu gerekecektir. Ayrıca tüketim alışkanlıklarının değişmesi, yenilenebilir enerjiye dönülmesi, atıkların geri dönüştürülmesi gibi birçok önlemin de alınması gerekir.
[quotes quotes_style=”bquotes”]Yararlanılan Kaynak : Prof. Dr. Suat KARAKÜÇÜK, EKOREKREASYON Rekreasyon ve Çevre, Gazi Kitabevi, Nisan 2016[/quotes]